Sevgili dostlar; İstanbul Büyükşehir Belediyesi kaynaklarından faydalandığı ortaya çıkan TÜGVA’nın bazı üye kişilerin kimlik bilgilerini veri tabanında tutarak, referanslarla kurumlarda işe girmesine yardım ettiği iddia edilmişti. Bunun üzerine CHP Genel..
Sevgili dostlar;
İstanbul Büyükşehir Belediyesi kaynaklarından faydalandığı ortaya çıkan TÜGVA’nın bazı üye kişilerin kimlik bilgilerini veri tabanında tutarak, referanslarla kurumlarda işe girmesine yardım ettiği iddia edilmişti. Bunun üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Twitter’da paylaştığı videoda, “unutulmamalıdır ki devlete değil, şahsi çıkarlara hizmet etmenin sorumluluğu var” dedi.
Sayın Kılıçdaroğlu özetle şunları söyledi:
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Afrika gezisi öncesinde Hava Limanında bir gazetecinin konuyla ilgili sorusuna, daha önceden hazırladığı kağıda bakarak özetle şunları söylemiştir:
İlk olarak Kemal Kılıçdaroğu’nun sözlerinden başlayalım. Hatta Memur Teoman’a yolladığı selamdan. Teoman Bey dik duruşuyla yolsuzluklara geçit vermemiş, şerefli bir arkadaşımızdır. Bunun karşılığında bedeller ödemiş ve çeşitli idari tasarruflar adı altında mağduriyetlere uğramıştır. Teoman kardeşimizi Sayın Kılıçdaroğlu’nun unutmaması güzel de, keşke dillendirmeseydi. Bu dürüst kardeşimizin başına başka başka çoraplar örülmesine sebebiyet verebilir. Burada biraz dikkatli olunmasında fayda var.
Tüm kamu oyu araştırmalarının yanında, efkarı umumiye de de ilk yapılacak seçimleri Millet İttifakı’nın kazanacağı dillendirilmektedir. Ancak “dereyi görmeden paçayı sıvama” atasözüne mütenasip olarak seçimlerin gelmesini ve kazanılmasını beklemek zorunluluğu vardır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun burada biraz daha ihtiyatlı dil kullanmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Uzunca bir süredir devletin bazı kesimlerindeki kritik noktalara (devletine, milletine, kanunlara ve hukuka bağlı olanları tenzih ederim) özel adamların yerleştirildiği ve kanunsuz, hukuksuz ve konusu suç teşkil eden işlemlerin talimat verilerek yaptırıldığı kamu oyunun hemen hemen her kesiminde yaygın kanaat halindeir. En bariz örneği de benim bizatihi başımdadır. Soruşturma aşamasında olduğundan dolayı anlatamadığımız pek çok şeyi zamanı gelince kamuoyu ile paylaşacağız. Ancak çok kısa bir bölümünü burada paylaşmak istiyorum.
2017 yılında Gürbulak Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürü iken antreponun birinde usulsüzlük ve yolsuzluk iddia edilen bir olay oldu. Biz de Bakanlığa yazarak denetim elemanı marifetiyle soruşturulmasını istedik.
Bu soruşturma sürerken, yaklaşık 1,5 yılı aşkın bir süre sonra bazı üst düzey siyasetçilerin yönlendirmesiyle, Bakanlık’ta bir gurup üst düzey görevli ile ilişkili ve haksız kazanç sağlamayı meslek haline getirmiş şahıslarca hazırlanan özel bir kumpasla açığa alındım. Kumpasın en önemli aktörleri iki tane kaçakçılık yapmasına fırsat vermediğimiz insanlardı. Bu insanlar hakkımda olmadık iftiralar uydurdular. Bunların verdiği ipe sapa sığmaz ihbarları, kervan yolda düzülür mantığı ile, araştırmaya bile gerek görmeden bizi açığa aldılar. Hatta açığa alan müfettişler beni niye açığa aldıklarını bilmiyordu, ellerinde evrak yoktu. Tabii kimin açığa alınacağını kaçakçılık yapmayı adet haline getirmiş gizli muhbirler belirlemiş. Öyle ki, açığa alınanların içinde Aykut Küçük isimli Gümrük teşkilatında hiç olmayan birisi de vardı. Listeyi verenler yanlış bilgi vermişler. Daha sonra dilekçe yazarak Ruhsar Pekcan’dan tebligatı nasıl yaptıklarını sordum ama cevap gelmedi.
Yapılan bütün araştırmalar neticesinde bu kaçakçıların verdiği bilgilerin hiçbirisinin doğru olmadığı ortaya çıktı. Ancak aldıkları talimat gereğince beni devlet memurluğundan çıkarmaları gerekiyordu. Onun için rüşvet ve yolsuzlukla alakası olmayan, daha sonra Ruhsar Pekcan’ın alenen işlediği suça benzer bir suç uydurdular.
Ancak 657 sayılı kanunun 125.inci maddesinde daha önceden bir cezası olmayan bir görevlinin devlet memurluğundan çıkartılmadan bir alt ceza teklif edilmesi usulü vardı. Bunu aşmaları gerekiyordu.
Acilen 2017 yılında kendi istediğim soruşturmanın müfettişi değiştirilerek ayni soruşturmaya beni de dahil etmişler. Tabii Bakan onayı falan yok. Özel güdümlü müfettiş beni çağırarak bizden iki maddelik bir bilgilendirme istedi ve dört gün içerisinde cevaplamamızı istedi. Biz o dört günün sonunda savunmayı yazıp gönderdiğimiz gün, zaten zat-ı muhterem raporu çoktan tamamlamış ve bana kınama cezası teklif etmiş. Çünkü talimat o yönde idi.
Tabii burada da bir sorun var. Olay tarihi 12 Temmuz 2017. Devlet Memurları kanununda iki yıl içinde ceza verilemeyen memura idarenin ceza verme yetkisi zaman aşımına uğrar. 12 Temmuz 2019 günü, yani ceza verme yetkisinin zaman aşımının dolduğu gün benden savunma istemişler. Yazının bana ulaşması 01 Ağustos günü oldu. Biz de idarenin ceza verme yetkisinin olmadığı ile diğer hususları da anlatan bir savunma yazdık. Ancak 12 Temmuz 2019 günü zaman aşımına uğrayan sözde suçla alakalı olarak 05 Kasım 2019 günü, yani zaman aşımı dolduktan 5 ay sonra bana kınama cezası vermişler.bir
Ben de yasal süresi içinde itiraz ettim. Bu itirazım Bakanlığa Kasım 2019 içerisinde ulaştı.
Başkanlığını Bakan Yardımcısı Gonca Işık Yılmaz Batur’un yaptığı Merkez Disiplin Kurulu 657’nin 135.inci maddesine göre zorunlu olarak 30 gün zarfında görüşerek karara bağlaması gerekirken bilerek ve kasten görüşmeye almadı.
12 Şubat 2020 günü toplanan Yüksek Disiplin Kurulu, kaçakçıların arzularına mütenasip olarak, uydurdukları gerekçelere ilaveten zaman aşımı süresi dolduktan beş ay sonra verilen uyduruk cezayı da gerekçe göstererek 44 yıllık şerefli memuriyet hayatıma son verilmesine karar verdiler.
Daha sonra o cezayı idari yargıya götürdüm, yargı süreci devam ederken 02 Nisan 2020 tarihinde toplanan Merkez Disiplin Kurulu, toplanması gereken zamandan beş ay sonra zaman aşımı gerekçesiyle cezayı kaldırdılar. Ancak o gerekçeyle verilen Devlet Memurluğundan çıkartılma cezası yürürlükte. Onun davası da devam ediyor.
Şimdi bu alenen yapılanların TCK’da Görevi Kötüye Kullanmaya girmesi, hatta organize suça girmesi muhakkak. Ancak Savcılara göre suç değil. Hakkımda başlatılan soruşturma, başından sonuna kadar hukuksuz olup, yapılan işlemlerin neredeyse tamamı suç teşkil etmektedir. Ancak 3 yıldır kapısını çalmadığımız yer kalmadı. Bunların tamamı hem adli, hem de idari resmi kayıtlara girdi. İki kaçakçının ipe sapa gelmez hezeyanlarının son cümlesine kadar canhıraş bir şekilde soruşturma yürüten ilgililer, bizim her biri delile, belgeye dayalı ihbarlarımızı ve yazılarımızı göz ardı ettiler. Yukarıda anlattığım olay, dev organizasyonun çok küçük bir bölümüdür. Buz dağı daha gerilerdedir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı, kaybolmuş olan devlete inancıma tekrar bir ümit ışığı olmuştur. Böyle bir adalet baharının açılması halinde, ilk benim dosyamın ele alınmasını talep edeceğim. Hem de tüm yönleriyle.
Sayın Cumhurbaşkanım; Siz her ne kadar “CHP zihniyeti, hukuka bağlı bir bürokrasi, Cumhurbaşkanı’ndan en alt düzeydeki memura kadar herkes görevini hukuka göre yapmak zorundadır” diyorsanız da, durum hiç de öyle değil. Bu olay bizatihi benim başımdan geçen olaydır. Yukarıda anlattığım olay sadece bir tanesidir. Benim gibi sayısız insanların mağduriyet yaşadığı kamu oyunda yaygın kanaattir. Konu ile ilgili olarak bizzat zat-ı alinize veya görevlendireceğiniz birisine, ya da Yeni Ticaret Bakanı Sayın Mehmet Muş Bey’e belgeleriyle birlikte bilgi verebilirim. Sizin samimiyetinize inanmakla birlikte, Çevrenizdeki bazı zevatın size doğruları anlatmadığını düşünüyorum. Ancak kim ne yaparsa yapsın bunun siyasi faturası size çıkacaktır.
Kafanızı fazla ağrıtmamak adına, şimdilik burada bitiriyorum. Zamanı geldikçe peyder pey anlatmaya devam edeceğiz. Şimdilik kalın sağlıcakla.
Osman Bölükbaşı Dara
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)