İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamada bulundu.İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki canlı yayında önemli açıklamalarda bulundu. Konuşmasına Sinan Ateş cinayeti ile başlayan..
Konuşmasına Sinan Ateş cinayeti ile başlayan Meral Akşener, Başkentin göbeğinde Sinan Ateş’in katledilmesinin üzerinden 61 gün geçtiğini hatırlatarak, faillerinin ellerini, kollarını sallayarak gezdiğini ve hiç kimsenin bunları bulmak için kıllarını bile kıpırdatmadığını; devleti yönetenlerin mafyalara, simsarlara, uyuşturucu kaçakçılarına, boyun eğdiği 61 gün geçirdiğimizden bahseden Akşener, Adaletsizliğin daha da derinleştiğini, Hukuksuzluğun daha belirgenleştiğini, arsızlığın daha da normalleştiğini söyledi. Her hafta Sinan Ateş cinayetini hatırlatacağını; unutmayacağını, unutturmayacağını da sözlerine ilave etmiştir. Olayın gerçek faillerinin henüz şüpheli dahi olmadığını hatırlatan Akşener, “Yazıklar olsun” demiştir.
Daha sonra konuyu yaşanan deprem felaketine getiren İYİ Parti Lideri “İktidarın neden olduğu, büyük felaketin,
yüreklerimizde açtığı yara, her geçen gün daha da belirginleşiyor. Ailesinden, evinden, işinden, aşından olan vatandaşlarımız yaşadıklarını anlatmak, seslerini duyurmak için çabalıyor” diyerek, Bu sesleri duyurmak, yaraları sarmak için, tüm zorluklara, tüm acılara rağmen, milletçe, omuz omuza, yılmadan çalıştıklarını vurgulamıştır.
Depreme karşı hazırlık yapmayanların meydana gelen felaketten, sorumlu olduklarını belirterek, “Kurallara, kanunlara, aykırı bina yapanların, yapılmasına, izin verenlerin, yapılanları, imar affıyla affedenlerin, yandaş müteahhitleri besleyenlerin, meydana gelen felaketten, sorumlu olduğunu söylemiştir. Millete ev diye mezar yapanların bu felaketten sorumlu olduklarını sözlerine eklemiştir.
Depremden sonra, 72 saat boyunca;
milletimizin yardımına gidemeyenlerin, organize olamayanların, koordinasyonu sağlayamayanların, Saray korkusuyla karar alamayanların, Onun yerine de sivil toplumla kavgaya tutuşanların, birbirinin söylediğini yalanlayanların, interneti kesip, kapılara polis gönderenlerin, tamamının, hele ki Sırf, şahsi emellerini gerçekleştirmek için, başımıza ucube bir sistemi bela edip, tüm bu keşmekeşin, esas müsebbibi olan, Bay Krizin
baş sorumlu olduğunu söylemiştir.
Son 20 yıldır ülkeyi yönetenlerin tüm sorumsuzluklarına rağmen hiç mi hiç utanmadıklarını, hiç yüzlerinin kızarmadığını söyleyerek, tüm beceriksizliklerine rağmen, Tüm hatalarına rağmen kimsenin istifa etmediğini hatırlatarak, oysa sorumluluk hissedenlerin istifa ederek hukuk karşısında hesap vermesi gerektiğini bildirmiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyonlara çıkıp milleti tehdit ederek suçladığını, doğruları bastırmaya çalıştığını; sosyal medyayı kısıtladığı; sonrasında anketlerin kötü geldiğini anlayınca da ekranlara çıkıp helallik istediğini hatırlatarak:
“Sayın Erdoğan, yeter artık!
Depremin üstünden, 23 gün geçti. Sen ilk gün, ne dedin? “Günü geldiğinde, şu anda tuttuğumuz defteri açacağız.” dedin. Yani, bu aziz milleti, düpedüz tehdit ettin. Şimdi hangi yüzle, çıkıp da, helallik istiyorsun? Daha dün, milletimize, “Bunlar kader planında olan şeyler…” diyordun. Bugün çıkmışsın, utanmadan, onlardan, helallik istiyorsun.
Daha dün, insanlarımıza, “ahlaksız, namussuz, adi” diyordun, Bugün, çıkmışsın, utanmadan, onlardan helallik istiyorsun.
Daha dün, feryat eden depremzedelere, “hain” diyordun, Bugün, çıkmışsın, utanmadan, onlardan helallik istiyorsun.
Hem de Adıyamanlı mazlum ve mahrum kardeşlerimizi üç gün boyunca, enkazın altında, ölüme terk ettiğin için, helallik istiyorsun. Üstelik, bunu da sanki önemsiz bir şeymiş gibi, sanki randevun varmış da, 5 dakika gecikmişsin gibi, sanki borcun varmış da, bir iki gün geç ödemişsin gibi söylüyorsun. Ayıptır, günahtır.
Bak Sayın Erdoğan, Bir Cumhurbaşkanının, vatandaşlarıyla helalleşmesi, ancak, makamın gereğini yapmakla olur.
Ahlak ve erdemin gereği budur. Bir idarecinin, vatandaşlarıyla helalleşmesi,
istifa ederek, hesap sorarak, sorumluları görevden alarak olur. Bunları yapmayıp, üstüne de helallik istemek,
halkla ilişkiler kampanyasından başka bir şey değildir. Ayrıca, cürmün ve haramın, helalleşmesi de olmaz. Her gün ekranlarda gördüğümüz enkazlar, aynı zamanda, bu iktidarın suçlarının enkazıdır. Hükümetin Başının, cürümlerinin ve haramlarının enkazıdır.” dedi.
Kızılay’ı her felakette ısıtan battaniye, ananın şefkatli kucağı olarak bildiklerini söyleyen İYİ Parti Lideri, “Peki “Ak-Kızılay” ne yaptı? Milletimizin, topyekûn darda olduğu bir günde; milletimizin, soğuktan donduğu bir günde; tüm Türkiye’nin, seferber olduğu bir günde; Alın teri ile emanet edilen, milletin helal yardımlarını, ticari bir şirket gibi, utanmadan satışa çıkarttı. Yabancı ülkeler, hiçbir karşılık beklemeden, arama kurtarma ekipleri gönderdiler. Düşman diye kötülenenler, seferber olup, yardıma koştular. “El oğlu” dediklerimiz, milyarlarca lira, yardım parası topladılar. Ama bu ülkenin Kızılay’ı, utanmadan, kendi vatandaşına, çadır sattı. 85 milyon tek yürek oldu. Ama bu ülkenin Kızılay’ı, kendi vatandaşına, çadır sattı. İnsanlarımız, geceleri, eksi 18’lere varan soğukla, mücadele ederken,
Türkiye’nin her köşesinde, milletimizin uykuları kaçtı. Ama bu ülkenin Kızılay’ı, kendi vatandaşına, çadır sattı.
Herkesin aklı da, fikri de, deprem bölgesindeydi. Ama, sivil toplum kuruluşları, yardım yaptığı için sorgulandı.
İnsanlarımız, devletin kurumlarına, güvenmiyor diye suçlandı. Ve bu ülkenin Kızılay’ı da, kendi vatandaşına çadır sattı.
Bu ahlaksızlığa, Bu alçaklığa, Bu rezalete, şaşıranlar olduğunun farkındayız. Ama biz, hiç şaşırmadık. Neden şaşıralım? Geçtiğimiz sene, kendi yargısının bağımsızlığını, ihlal edip, Kaşıkçı Davası’nı Suudi Arabistan’a satan;
yine bu hükumet değil miydi? Memleketi, sığınmacı hendeğine çevirip, Avrupa rahatsız olmasın diye, milletimizin huzur ve refahını, satılığa çıkaran; yine bu hükumet değil miydi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını, ev karşılığında, yabancılara satan yine bu hükumet değil miydi? Çukurova’nın tertemiz toprağını, İngiltere’den gelen çöpleri gömmek için satan, yine bu hükumet değil miydi? İşte o nedenle biz; Kızılay’ın, bu ülke insanı için ürettiği çadırları, depremzede vatandaşına satmasına, hiç mi hiç şaşırmıyoruz. Çünkü, Sayın Erdoğan’ın dünyasında, bu ülkenin, satılık olmayan hiçbir değeri olmadığını, çok iyi biliyoruz.” dedi.
Akşener konuşmasının sonuna doğru bir yol ayırımda ve ateşten bir imtihanla karşı karşıya olduğumuzu söyleyerek: “Bugün, bir seçim yapmak zorundayız. Ya millet yolunda, başımız dik yürüyeceğiz; Ya da, milletin geleceğini, kumar masalarında harcayanlara, müsaade edeceğiz.
Ya, ateşten bir gömleği eğnimize giyip, bu imtihandan geçeceğiz; ya da, yüreksizce, kül olup gideceğiz.
Ya Cumhuriyetin yeni asrında, ışıl ışıl yeni bir tarih yazacağız; Ya da, dayatmalara boyun eğip, Türkiye’ye biçilen trajediyi, en ön sıradan izleyeceğiz.
Ya beyaz zambaklara, can suyu vereceğiz; Ya da, önümüze konan, gazap üzümlerine, razı olacağız.
Bu vesileyle, buradan, önümüzdeki bu ateşten imtihanı, parti içi mesele, ya da, yazıhane muhabbeti olarak görenlere, seslenmek istiyorum. Bunu herkes, üzerine alsın ve çok iyi düşünsün ve kimse unutmasın.
Bazen gerçek komutan olmak için, apoletlerden vazgeçmek gerekir. Sahici bir mücadele için, önce kendinle barışmak gerekir. Küçük hesapları bırakıp, büyük resmi, gerçek tehlikeyi, görmek gerekir.
Bizim seçimimiz, dün de belliydi, bugün de belli. Bizim yolumuz, dün de aynıydı, bugün de aynı. Karşımıza, kim dikilirse dikilsin; Önümüze, ne çıkarsa çıksın; Bizim itirazımız, bizim mücadelemiz, dün de aynıydı, bugün de aynı.
Ve şanlı yumruğumuz dün de havadaydı, bugün de, evelallah havada!
Çünkü Kızılay, çadır tüccarı haline gelmiş, YÜRÜTMENİ,N BAŞI ÇÜRÜTMENİN BAŞI OLMUŞSA, Merkez Bankası, kendi ülkesinin hazinesine, para bağışlıyor, televizyonlardan gerine gerine, yardım yapanlar, daha 1 gün geçmeden faiziyle teşvik alıyorsa; 21 yılını, beton dökerek geçirenler, beton altında bırakılan, koca bir ülkeye, yeni betonlar vadedebiliyorsa; Evladını yitirmiş insanlarımızın, haklı serzenişleri, sarayın, riyakar duvarlarını, aşamıyorsa; Hiçbir yapılanın, hesabı verilmiyor, hesap sorandan, hesap soruluyor, İktidar, soru soranları, kendi sorgu odalarına alıyorsa; “Devlet nerede?” diyen vatandaşın önüne soba geleceğine, kafasına sopa geliyorsa; Artık, başka bir şey söylemek lazımdır.
Artık, bir seçim yapmak lazımdır. Artık, kişisel hesapları bırakıp, millet için, memleket için, gerekeni yapma zamanıdır. Çünkü, tüm bu olan bitenler; 21 yıllık bir gafletler zincirinin, bileşkesinden doğan; beceriksizliği ve akılsızlığı, artık aşmış; vicdanla ve insanlıkla ilişkisini, artık tamamen kesmiş; organize bir kötülükle, itinayla yoğrulmuş; devasa bir ihanet şebekesiyle, karşı karşıya olduğumuzu, tüm çıplaklığıyla anlatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, 21 yıldır yöneten hükümet, tüm kurum ve kuruluşları yıkmış, amacından saptırmış,
ve onları, kendi şeytani emelleriyle, bozarak, yok etmiştir.
İktidar organları artık,Bu ihanet şebekesinin elinde, terse çalışan bir saat, Yanlış yönü gösteren bir pusula, Yiyeni şeytanlaştıran, zehirli bir meyve ağacıdır.
Ve bugün; 100 yıl sonra, bir defa daha, Vatanın bütünlüğü, milletin selameti ve istiklâli tehlikededir.
Saray hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getiremez haldedir. Hükümetin Başı, gaflet ve dalalet içinde aldığı her kararla, memleketi uçuruma sürüklemektedir.
Ve aynı 100 yıl önce olduğu gibi, bugün de Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. O karar da;
3-5 kişiyle değil, milletçe verilecek ve uygulanacaktır. Kişilerin kaprisleri değil, milletin iradesi tecelli edecektir. Onun bunun değil, milletin dediği olacaktır.
Ve kimsenin endişesi olmasın, kazanan mutlaka Türkiye olacaktır!
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)